Son olarak Türkiye’nin genç ve popüler moda blogger’ları Puma’nın dünya çapında düzenlediği tasarım yarışması ‘Creative Factory’ kapsamında kapıştı. Fırsattan istifade, moda âlemine çekimleri ve yazılarıyla ekran başından katkı sunan blogger’ları tanımak istedik
Blog’a ayırdığınız zaman, gün başına ortalama ne kadar?
Zuhal Okçu (Zet Fashion): Bayağı bir zaman alıyor açıkçası ama her gün de değişiyor ne kadar olacağı. Kıyafet postları yayımlayacağım zaman, öncelikle fotoğraf çekimi yapmamız gerekiyor. Makineyi alıp yanımda bir gönüllüyle yollara düşüyoruz: “Detay da çek, saçımı da çek, çantamı da çek” diye yalvarıyorum insanlara... Sonra bilgisayara aktarıyorum, bazen renkleriyle oynuyorum, yazısını yazıyorum. Bir de her gün güncellemeniz gerekiyor, yoksa takipçi kaybetme riski var.
Çekimleri kim yapıyor?
Can Direkli (candirekli.com): Deklanşöre basabilen herkes...
Billur Saatçi (offnegiysem): Kesinlikle. Aile fertleri de yılmış vaziyette.
Deniz Eslek (denizeslek.com): İşin kötüsü olmayınca “Bir daha çek” diyemiyorsun zaten. İşyerimdeki arkadaşlara sırasıyla rica ediyorum bulduğum her türlü köşede...
Zuhal: İşin kötüsü fotoğrafı çekenler sadece surat ve dekolte kısmını çekiyor; “Ayakkabım çıkmamış” diyorsun, “Ee ne gerek var” diyorlar.
Poz verme konusuna alıştınız mı?
Can: Doğuştan ‘poser’ız hepimiz...
Meriç Küçük (Maritsa.co): Kesinlikle, kamera karşısında üç saniye dur, tamam. İş bitti. Ancak kesinlikle öğrenilen bir süreç. Blog’a ilk başladığımda tonlarca fotoğraf çekilmesi gerekiyordu, birinde ağzım diğerinde bacağım görünmezdi. Şimdi gülümsüyorum, biliyorum nasıl poz vermem gerektiğini.
Zuhal: Kendi açılarımızı ya da iyi ışığı da öğrendik yani.
Billur: Gözlük ve şapka en büyük kurtarıcılarım. Hem aksesuvar detayı verebiliyorum hem de rahat poz vermemi sağlıyor.
İki yıl kadar önce blogger’lar ciddiye alınmadıkları için çok dertliydi. Bu anlayış değişti mi?
Zuhal: İlk blog’lar çıktığında bir antipati vardı blogger’lara karşı. “Kim bu insanlar, nedir birikimleri, ne alaka?” diye önyargılar vardı. Çünkü moda haftasına katılmak ve düzgün kare alabilmek için en önde oturmak istiyorduk. Hatta biri “Ben blogger’ım, önde oturmalıyım” demişti de “Sen kimsin?” demişlerdi. Ama şimdi biraz daha profesyonel yaklaşılıyor, çünkü görüyorlar ki zaman harcıyoruz ve güzel bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Can: İlk başta blogger’lar üzerinde olan izlenim, bizim sadece bir fikir sahibi olabileceğimiz ancak iş bilemeyeceğimiz yönündeydi. Ama zamanla bu aşıldı, bu yıl Fashion Week’te her şey çok yolundaydı.
Onur Yüksel (onuryuksel.com): Yaşanan takışmalar da çok şahsi takışmalardı zaten. Blog’ların offline medyayla takıştığı nokta yok. Kaldı ki Türkiye’de hiçbir sektörde eğitim sistemi yok, daha ziyade sanayileşme var. Herkes çırak olarak gidiyor, kendi sektöründe pişiyor. Şu an dergilerde çalışan çoğu kişinin gazetecilik ya da medya okuduğunu sanmıyorum, blog’larda da bu böyle. Mesela ben uluslararası ilişkiler bölümü mezunuyum.
Billur: Ben de.
Zuhal: Ben siyasetbilimi...
Can: Ben elektrik mühendisliği okuyorum.
Deniz: Bilgi ve belge yönetimi okudum, müzecilik istiyordum aslında.
Meriç: Psikoloji mezunuyum. Ama yeniden başlasam aynı bölümü okumak isterdim. Bana çok şey kattığına inanıyorum çünkü. Ama her zaman modayla ilgili bir şeyler yapmaktan hoşlanıyordum, iki yıl önce üniversite son sınıfta blog yazmaya başladık.
Bu işi paraya dökme imkânı var mı peki?
Billur: Tamamiyle tercih meselesi, kazanmak isteyen de var istemeyen de. Dijital bir ajansta beş yıldır çalışıyordum ancak bloguma daha çok zaman ayırmak için ayrıldım. Şimdi proje üretimine yöneleceğim. Blog’a üç yıl önce başladım, bilmiyorum iyi para kazanır mıyım, ama amacım diğer nesillere örnek olmak (Gülüyor).
Onur: Ben geçimimi bununla kazanmıyorum, başka web sitelerim var tasarımla ilintili.
Deniz: Birçok insanla görüşüyorsunuz, farklı kapılar açılabiliyor. Blog yazarken stil danışmanlığı yapma teklifi aldım, ona başladım. Şimdi de Okan Bayülgen’in kurduğu 18 kanalında moda programına başlıyorum.
Aranızdaki dostluk dikkatimi çekti. Birlikte çok mu zaman geçiriyorsunuz?
Deniz: Dostluğumuz da dijital ortamlarda başladı. Toplu görüşmemiz bir blogger’ın bekârlığa veda partisiyle başladı. Düz yazılarımı internette yayımlıyordum. Stilimi beğendiler, blog açmamı tavsiye ettiler. Farklı bir alanda böyle blog yazmaya başladım.
Billur: Moda Haftası’nda ve markaların etkinliklerinde de beraberiz. Ama blogger’lar için açılan kafelere pek gitmiyoruz.
‘Zet Fashion’ın yaratıcısı yine kazandı:
2008’den beri blog yazarlığı yapan Zuhal Okçu, 23 yaşında. Siyaset Bilimi öğrencisiyken, blog’uyla dünya çapında Lanvin for H&M yarışmasını kazanan Okçu, böylelikle New York’a Fashion Styling dersleri almaya gitti. Rahatsızlık nedeniyle Türkiye’ye dönen blogger, en kısa zamanda moda alanındaki eğitimine devam etmek istese de, iş yoğunluğundan fırsat bulamıyor. Okçu’nun blogunu şu ana kadar 27 bin 932 kişi görüntülerken, blogger’ın Twitter’da 4 bin 627 takipçisi var.
T7 tasarımları nasıl doğdu?
Ünlü spor markasının Türkiye’de ikinci kez düzenlenen etkinliğinde ilk olarak ünlüler işbaşındaydı. Ebru Şallı, Alex De Souza, Volkan Demirel, DJ Birol Giray, Çiçek Güney ve Burcu Çetinkaya Puma’nın T7 ceketini yorumladı. Projenin ikinci bölümü ise popüler blogger’lar arasında düzenlendi. 11 moda ve stil blogger’ı, atölyelerde zaman geçirerek, ‘tekstilciliğin’ inceliklerini öğrendi. Yarışmanın galibi ‘Zet Fashion’ adlı bloguyla tanınan Zuhal Okçu oldu. Okçu’nun tasarımı hem Berlin’deki Bread & Butter fuarında sergilenecek, hem de seri üretilerek tüm geliri LÖSEV’ e bağışlanmak üzere satışa sunulacak. Blogger’lar yarışma için hazırladıkları tasarımları anlattı.
Zuhal Okçu: Teklif edilir edilmez, aklımda bir desen oluşmuştu: Kol detaylarında kullandığım Aztek deseni. Yurtdışında yeniden moda oldu ama bu deseni Türkiye’de fazla bulamıyoruz. Mecburen erkek arkadaşımla ‘FreeHand’ programında deseni çizdik, beş saatte tamamladık. O grafik tasarım konusunda eğitimli, ben moda tasarımcılığı konusunda New York’ta eğitim aldım. İki günde üretimi bitti.
Onur Yüksel: Yazma çizmeyi bir kenara koyarsak, ürettirmek iki tam günümü aldı. Tasarımımda arkada koskoca bir kurukafa var. Baskıcılık hakkında kısa zamanda çok sağlam bilgim oldu. Sirkeci’ye baskıcıya git, hangisi ucuza yapıyor, bazısı “Makinem kaldırmaz” diyor, aklınızdakiyle yapılan birbirini tutmuyor...
Billur Saatçi: Osmanbey’de kaybolacağımı bildiğimden kumaşlarla haşir neşir olan bir arkadaşıma danıştım. Kafamdakini çizip terziye verdim, o da aklımdakinin aynısını yaptı. Kollarında paraşüt kumaşı kullandım, sırtını dekolteli hale getirdim. Lacivert kullandım, biraz daha renk patlasın diye.
Can Direkli: Tasarımım denim kumaşından bir pelerin, T7’nin üzerine çıtçıtla ekleniyor. Hem gece hem de gündüz kullanabiliyorsunuz.
Deniz Eslek: Benimkinde de etnik desenler var ama bizim kendi etnik desenlerimizden çini desenlerini kullandım. Bilekleri, beli ve yaka kısmında bir çini deseni var, lacivert olması Boğaz’ın sularını temsil ediyor.
Meriç Küçük: “Nerede giyerdim?” sorusunu düşündüm. Spor salonundan çıktıktan sonra, bir yere devam etmem gerekirse taşıyabileceğim bir parça yarattım. Ortası suni deriden, kolları şantuk. Kollarını dalgıç giysisinde kullanılan neopran kumaşından yapacaktım ama bulamadım. Mecburen kalın dokulu gece elbisesi kumaşı şantuk’a döndüm.
0 yorum:
Yorum Gönder
Belirtmek istediğiniz farklı konular varsa Burdan Yazabilrisiniz...